Fevzi BUDAK

Fevzi BUDAK

Malazgirt zâferi ve Büyük Taarruz...

26.08.2018 18:14:00

İstiklâl şairi Mehmet Àkif; 26 Ağustos - 7 Eylül 1922' de Atatürk'ün Başkomutanlığında gerçekleştirilen, Batı güdümündeki saldırgan ve şımarık palikarya sürülerine ve onun emperyâlist müttefiklerine son darbenin indirildiği, Büyük Taarruz Meydan Muhârebesi zâferi için şöyle diyordu:

 

"Allâh'ım ne muazzam zâferdi o, ortalık hercümerç oldu; beş altı saat içinde bir başka dünya doğdu. Ve biz mest olduk… Artık benim ne düşünecek, ne yazacak, hatta ne yaşayacak takatim kalmıştı. Bizim dilimiz tutulmuştu, ordu bizzat yazıyordu…”

 

Büyük komutan Sultân Alparslan ise, Malazgirt ovasında yüz yıllar öncesinden ve savaş öncesi"kefenimdir" dediği beyaz giysiler içinde, atının kuyruğunu bağlarken ordusuna şöyle sesleniyordu:

 

"Bizler hâlis müslümanlarız, bi'dat nedir bilmeyiz. O yüzden yüce Allâh biz Türkleri aziz kıldı... Ya muzaffer olur gâyeme ulaşırımm; ya da şehit olarak cennete giderim. Sizlerden beni tâkip etmeyi tercih edenler, tâkip etsin. Ayrılmayı tercih edenler gitsin. Burada emreden sultân, emredilen asker yoktur. Sizlerle birlikte savaşan bir gaziyim. Ancak, ayrılanları ahirette ateş, dünyâda rezillik bekler.''

 

Malazgirt ve Büyük Taarruz'un yıl dönümleri... Bu seneki Malazgirt zâferi kutlamaları, rütinin dışında, sayın Cumhurbaşkanımızın ve bazı sıyâsı parti liderlerinin ve geniş kitlelerin katılımları ile çok daha farklı etkinliklerle gerçekleştirilmekte... Vatanlaşma yolunda Anadolu kapılarının açıldığı Malazgirt zâferi ile dağılma ve yok olma sürecine giren son bağımsız Türk devletinin kuruluşuna ve vatanın kurtuluşuna giden Büyük Taarruz zâferlerini, millet olarak tarifi imkânsız büyük bir coşkuyla ve doyumsuz bir zevk ve gururla kutlamalıması millı bir vecibe...Bu aziz toprakları bizlere kuruluşta kapıyı açarak, kurtuluşta düşmandan arındırarak iki kez vatan yapan ve Türklük çizgisinde yürüyen Türk'ün bu iki büyük evlâdı ve tarihimizin iki büyük Türk'ü, Sultân Alparslan ve Atatürk'ü minnetle şükranla anarken; vatan yolunda hayâtlarını fedâ eden tüm şehitlerimize rahmet diliyorum.

 

İki kutlu zâferimize ilişkin bir değerlendirme yapıldığında, gündelik politik bakışların ötesinde ve uzağında ve indi görüşlerin dışında kalınarak, bir zâferi bir diğerine tercih etmek ve işimize gelen zâferlerimizi önemseyerek öncellemek, bir diğerini görmezden gelerek sıradanlaştırmak, tarihe karşı yapılabilecek büyük bir hata ve büyük bir haksızlık olur. Ve tarihi yapanlara karşı da ayıp olur ve de kabul edilemez bir vefâsızlık olur diye düşünürüm. Bu sene gerçekleştirilen farklı güzelliklerle ve kutlamalarla, vatan kapılarının Türk'e açıldığı Malazgirt' Ovası'nda kurulan çadırlar ve her ilden belediyelerce ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarınca sağlanan ötübüslerle sivil- resmi binlerce kişinin katılımlarının sağlandığı görkemli kutlamalarla günün sembolize edilmesi takdire şayândır. Alkışlanacak ve tarihe not düşürülecek fevkalâde güzel ve örnek uygulamalardır

 

Ancak Malazgirt benzeri görkemli kutlamaların, Malazgirt zâferinden 850 küsür yıl sonra, sonuçları itibariyla emsâlsız bir kurtuluş destânının yazıldığı, yeniden son bağımsız devletimizin inşâ edildiği Kocatepe'de ve Afyon Ovası'nda, büyük bir katılımla ve yine rutin kutlamaların dışında ve aynen sergilenmesi, tarihe karşı millì sorumluluğumuzun ve de toplumsal birliğimizin ve tarihimize şaşı olmayan toplu bir bakışın gereğidir ve haklı beklentimizdir derim. Çünkü Malazgirt ile yeni bir vatanın kapısı aralanmış ise, Büyük Taarruz'la da, Malazgirt'ten sekiz buçuk asır sonra işgal edilen aziz vatanın yeniden kurtuluşu ve Türkiye Cumhuriyeti'nin, dünya var oldukça var olacak kuruluşu sağlanmış...

 

Birbirlerini tamamlayan ve adetâ birbirilerinin mütemim cüzü bu iki zâfer gününde, şâyet dosta düşmana bir mesaj verilmek isteniliyorsa ve yine şâyet bizler bu vatanda dün de bugün de var olmaya devam edeceğiz denilecekse, ki öyledir. O halde, Malazgirt'in ayniyle yapılacak çifte kutlamalarla, vatanlaştırma yolundaki kaderimizin belirlendiği her iki zâferimizi, ön yargıladan arınmış olarak ve "Keşke yunan kazansaydı; kurtuluş savaşı yoktur" diyen zihniyetlere karşı daha da anlâmlı kılar ve akıl fukaralarına daha anlâmlı bir mesaj olur.

 

Tarihimizdeki tüm önemli zâferlerin kutlanılması cumhuriyetin eseridir. Cumhuriyet tarihçilerinin tarihe Türk gözüyle bakışları olmasaydı, Malazgirt'ten belki haberimiz dahi olmayacaktı. Şöyle ki, Selçuklu ve Osmanlı tarihi Türk tarihinin tümünü değil, bir bölümünü oluşturur. Dolayısıyla kendi hükümrânlık dönemleri dışındaki zâferlerin kaydedilmesi ve kutlamaların yapılması zâten söz konusu olamazdı. 

.

Halbuki Türk devlet geleneği ve tarihi Karahanlılar'dan, Selçuklulular'dan ve Osmanlı'dan da daha öte binlerce yıl öncesine uzanır. İşte tarihimizin tüm macerâsının önemli gün ve zâferleri milletleşme sürecinde, ancak cumhuriyetle uygulamaya konularak millı tarih anlayışıyla gerçekleştirilen tarihî bir bakış olmuştur. Saka Türkleri ile başlayan, Osmanlı ve cumhuriyetle devam eden Türk tarihine bütüncül bir bakış, ancak bu millı tarih bakışı ile sağlanmaya çalışılmış...

 

Zirâ Atatürk'ün Türk Tarih Kurumunu kurarak oluşturmaya çalıştığı millî tarih anlâyışı, tarihimize bir bütün bakılmasını zorunlu kılar ve böylece millı tarih şuurunu oluşturmayı sağlamak amaçlanır. Malazgirt dahil, diğer tüm zâferlerimiz bu millı tarih anlayış sonucu oluşturulan bir bakışla kutlanılmaya başlanılmış ve bugünlere gelinmiş... Hâfızà-i beşer nisyân ile malûl olsa da, cumhuriyetin hakkını unutmuş görünmek veya inkàr etmek nankörce bir haksızlık olur...

 

Milli tarih anlayışı dışındaki sakat ve arızalı bakışlar bizleri bir yere götürmez ve tarihi doğru okumaya ulaştırmaz.... Her kazanılan zâfer milletimizin ortak sevinci, her şerefli mağlubiyet milletimizin ortak kederi.

 

Ağustos ayı milletimiz için uğurlu bir aydır. Her iki muhteşem zâferimiz kutlu olsun..

Yorum Yaz
Uyarı: Hakaret içeren Cümleler veya imalar, inançlara, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.