EMİRGAN ÇAY BAHÇESİ
Bu çay bahçesi Lalapaşa caminin tam karşısındaydı. Burasını Bayburtlular işletirdi. Ortadan beton basamaklarla yukarıdaki kapalı mekâna çıkılırdı. Galiba üç taraça halindeydi. 3.cü taraçada, yani en yukarıda kapalı büyükçe bir mekânı vardı. Eski bir Erzurum evi restore edilerek kullanılıyordu. Kocaman tokmaklı bir kapısı ve kapının her iki yanı camlıydı. Yazın taraça halindeki bu güzelim bahçe kullanılırdı. Bahçedeki masa ve sandalyeler ahşaptı ve bu masalar yukarı çıkılan merdivenlerin her iki tarafına dizilirdi.
Aklı başında diyebileceğim insanlar orada buluşur, sohbetler edilirdi. Memleket meseleleri, gelenek görenekler sohbetlerin ana konusuydu. Bizlerde o sohbetlerden nasiplenirdik.
Yard. Doç. Dilaver Düzgün, ’’Erzurum’da Kahvehaneler’’ isimli kitabında Emirgan Çay Evi için şöyle diyor:
''Eski bir Erzurum evinin restore edilmesiyle ortaya çıkan yarı pastahane, yarı kahvehane özelliği taşıyan Emirgan’ın dizaynında kültürel ve sanatsal özellikler ortaya çıkmaktadır. Kapıları birbirine açılan birkaç bölümden oluşan, üst tarafında 3 metrekare genişliğinde duvara alçı ile işlenmiş ay-yıldız, Atatürk portresi ve Yavuz Sultan Selim portresi ile manzara resmi ve yapay çiçekler yer alıyordu.
Müşterilerinin çoğunluğunu bay, bayan üniversite öğrencileri oluşturmaktaydı. Ailece oturulması da mümkündü. Yetenek sahibi gençler zaman zaman bir araya gelerek fasıllar yapardı. Pasta ve poğaça dışında yiyecek yoktu. Nargile’nin yanında çay, kahve ve salep verilirdi.
Erzurum’un hafızasında yer den İnönü İlkokulu'nun arkasındaki Millet Bahçe’den sonra, Cumhuriyet caddesinde eski Adliye binasının bitişiğindeki Emirgan Çay Bahçesi uzun süre kendinden söz ettiren bir mekân olmuştu.''
Muammer Cindilli ise Beyaz Şehir Palandöken Dergisi, sayı 24'te şöyle diyor:
Arif Nihat Asya, Lalapaşa cami karşısındaki Emirgan Çay Bahçesi'nde konuşma yaptığında, ''Erzurum’da rastladığı evlerin kapısında neden iki tokmak bulunur?’’ diye sormuştu. Kimse buna cevap veremedi. Cevabı kendisi verdi. ''Bu bizzat Müslüman Türk nezaket ve töresinin göstergesidir.’’ dedi. (Bunu bizzat kendisinden duydum.)''
Not: Gerçekten de eski Erzurum evlerinin kapısında el şeklinde dökümden iki tokmak bulunurmuş. Biri daha altta küçük çocukların yetişebileceği yükseklikte, diğeri daha büyük yetişkin insanların yetişebileceği yüksekliktedir.
Eğer büyük tokmağın sesi geliyorsa, eve gelen büyük bir kişidir. Erkek olabilir. Bayanlar hemen toparlansın demektir. Eğer küçük tokmağın sesi geliyorsa kapıda ya bir kadın vardır ya da bir çocuk vardır, ona göre hareket edilsin demektir.
Sağ taraf, Emirgan çay bahçesinin önü ve döneme damga vuran Faytonlar
Tahsin Kaya anlatıyor: ''Hangi tarihti tam hatırlamıyorum. Galiba lise birinci sınıftaydım. Yıl 1969 olabilir Alpaslan Türkeş Erzurum’a gelecekti. Fakat bir parti binamız yoktu. Büyüklerimizle istişare ederek Emirgan Çay Bahçesi'nde konuşma yapılmasına karar verildi. Fakat bahçenin sahipleri bahçeyi bize kiralamakta tereddüt ediyorlardı. Yazdığımız, ''Hoş Geldiniz'' pankartını zorla da olsa bahçenin uygun bir yerine astık ve açıkça bahçe sahibini tehdit ettik ki, bahçeyi bize kiralamak zorunda kaldı. Bizler Emirgan’a çıkan basamakların her iki tarafına ikişer sıra halinde dizilerek, Alpaslan Türkeş’i burada karşıladık. Emirgan’a geldiler. Yanımızdan geçerken bazılarımızın saçlarını okşayarak yukarıdaki kapalı mekâna geçtiler.''
Zeki Karaavcı ise Emirgan hakkında şunları söylüyor: ''Bizlerde ağabeyimle (Ali Karaavcı) sık sık Emirgan da otururduk. Emirgan’ın müdavimlerinden Mördürük’lü CHP sevdalısı Hacı Selahattin vardı. Namazında, niyazında bir adamdı, ama Hac’dan sonra sakalını kesince alay konusu olmuştu...''
Emirgan’a çıkmadan sağ tarafta tarihi bir bina daha vardı. Bu binanın alt katını Sümerbank, üst katını müftülük kullanırdı. Bütün bunlar yıkılıp yerine şu anki Özel İdare İş Merkezi yapıldı.
Müftülüğün yan tarafından itibaren sırasıyla şu iş yerleri vardı:
Nurcan Bakır (Hediyelik eşya satardı.)
Lostra Salonu (Herkes ayakkabılarını boyatmak için sıraya girerdi.)
Berber Dükkânı
Üç basamakla çıkılan çamaşırcı Sırrı beyin Çamaşırcı dükkânı
Edip Özer'e ait 'Vitamin Pazarı' (şekerci)
Şu an ki Şekerci Osman’ın üst katı Şeref Oteli, alt katı Şeref Kahvesi.(şimdiki Akçay Oteli)
Arada küçük bir sokak vardı. Rüzgârlı sokak derdik. Karşıda Mulen Ruj Lokantası (şu an internet kafe), köşede Kayserili şekerci Mehmet Çağlar'ın yeri, devamında Hemşin Pastahanesi ve Güzelyurt Lokantası (1928 de açılmış, o günden bugüne aynı aile tarafından işletilmekte) Sonra sırasıyla:
Baran Corbacısı
Kasap Rafet’in Pizza Lokantası
Cumhuriyet Eczanesi
Kayserili Osman Bey'in halı mağazası
Köşede Lale Pastahanesi
Ve şu anki Dadaş Sineması'nın yerinde Saray Sineması.
(Şu an burada Monna Park isminde bir AVM var. Türkçe ve Dadaş isimlerine ne oldu da, Monna adını koydunuz? Bazen Site Dadaş önünde buluşalım diye gençlere randevu veriyoruz. ''Orası neresi hocam?’’ diyorlar.)
Sayın Lütfü Çelebi’nin anlattıkları şimdilik burada bitiyor. Öyle ya; her yerin bir hikâyesi, her yerin bir tarihi var. İşte ‘’şehirlerin ruhu var’’ dedikleri bu olsa gerek. Anlattığımız mekânların birçoğu şu an yok, hatıralarda veya mazide kaldı. Ama aradan asırlar geçse de şehirler bizlerle konuşur. Bizde onlarla konuşuruz, dertleşiriz, geçmişi yâd deriz.
Sayın Lütfü Çelebi'nin çok önemli bir derdi var. Saat Kulesi'ndeki saatin çalışması. Asırlarca Erzurum zamanı o saate bakarak öğrenmişti. Ramazanlarda saat kulesinin dibindeki ramazan toplarının iftar açmak için kullanılması unutamadığı anılar arasındaydı. Top atılınca eve koşar anne- baba top atıldı dermiş. Sanki onlar duymamışlar gibi.
Bende diyorum ki kaleden Tabyalara teleferik yapılsa, ah bir yapılsa. Böylece tabyalar turizme kazandırılmış olacak. O zaman tabyalara yatırım yapacak iş adamları birbiriyle yarışacak.
Bitmedi, benimde, anlatacaklarım var. Sırada Şeref Kahvesi, Turi Cemil'in yeri, Mulen Ruj Lokantası, Baran Çorbacısı, Hemşin Pastahanesi, Erzurum da Chevrolet’ler dönemi ve bazı değerli şahsiyetlerin kısa hayat hikâyeleri... (Devam edecek)