Tanrı kuşu kartal: Bakır tırnaklı müthiş kuş, sağ kanadı Güneş’i kaplar, sol kanadı Ay’ı kaplar. Eski Türk boylarının düşüncesinde kartal o kadar değerli bir kuştur ki, onun tırnakları demirdendir. Bazılarına göre altından veya gümüşten de olabilmektedir. Kartal, bir Erzurum türküsünde, “Feleğin bir kuşu var / Pençesi demirdendir.” sözleriyle ifade edilmektedir.
*Özellikle Göktürk ve Uygur devirlerinde kartal ve diğer yırtıcı kuşlar hükümdar ya da beylerin timsali, koruyucu ruhun ve adaletin simgesiydi. Güneşi ve aynı zamanda güç ve kudreti ifade ediyordu. Gök tanrının simgesi olarak ona ve bazı yırtıcı kuşlara kurban sunuluyordu. Kartalın hükümdarlık, güç, kuvvetle ilgili simgesel anlamları İslamiyet’ten sonrada devam etmiş, hatta zaman zaman arma olarak da kullanılmıştır.
*Kuş gibi tasvir edilen ruhlar daha ziyade Yakutlarda bulunurdu. Fakat en çok değer verilen kuş ‘’Kartal’’dı. Kartal, Gök ve Güneş tanrının sembolü sayılmıştı. Kartal kanatlarını bir defa sallarsa buzlar erimeye başlar, ikinci defa sallarsa ilkbahar gelir.
,
*Cengiz Name’ye göre, Cengiz Han 12 Türk boyuna nişan olarak birer kuş, damga, uran (savaş parolası) ve ağaç tayin etmişti. Başkurtlar arasında ağaç, damga ve kuş geleneği son zamanlara kadar muhafaza edilmiştir. Her kabilenin mübarek bir kuşu ve ağacı vardı.
*Selçuklu hanlığının bayrağı üzerindeki çift başlı kartalın anlamı şudur. “Göğün göbeğine tünemiş çift başlı kartal, iki âlemi de görür, bu kartal, Tanrının elçisidir.”
*Kuşun ruh sembolü olduğu Orhun abidelerinden de anlaşılmaktadır. O, aynı zamanda ölümün ve cennetin sembolü de olmuştur. Orhun kitabelerinde bu açıklamayı destekleyen metin şöyledir: "Babam kağan böylece ili, töreyi kazanıp uçup gitmiş, babam kağan uçtuğunda küçük kardeşim Kültigin yedi yaşında kaldı, babam kağan köpek yılı, onuncu ay, yirmi altıda uçup gitti, Bilge Kağan uçtu"
*Manas destanında düşmanın saldırısını gören Semetey’in nişanlısı Ay Çörek, kahraman Semetey’e haber verebilmek için, kuğu kuşu suretine girip havalanır ve Talas’a doğru uçar.
*Kaşgarlı Mahmut’un ünlü eseri Divan-ı Lûgat-it Türk’te kuşlar genel olarak beylik, kut ve talih simgesi olarak anılır. Ona göre herkes kuşu gibidir. Bazı kuşlar da uğursuz olup ölüme işaret ederler.
Doğu Anadolu’da kurulmuş olan Türk beylikleri, yaptırdıkları sanat eserlerinin kitabelerinde alp, kutluk, inanç, tuğrul, ulug, tegin gibi unvanlar kullanmışlardır. Bu durum Anadolu beyliklerinin eski Türk devlet geleneğini ve Türk benliğini koruduğu, anlamını taşımaktadır. Erzurum’daki üç kümbetten en büyüğü Emir Saltuk Kümbeti olarak bilinmektedir. (1072-1102) Kümbetin kemerli nişlerinde, yılan, tavşan, kartal, yarasa, öküz başının boynuzları arasında insan kafası, bitki dalları gibi işlemeler vardır. İşlemelerdeki öküz başı, orta Asya’ya mahsus “Yak” adı verilen bir cins öküzdür. Bu cins, Anadolu’da yetişmemektedir. Saltuk beyin kümbetinde bulunan bu cins hayvanın Orta Asya’ya özgü olması, bize Saltukların menşei hakkında bilgi vermektedir
Yine Erzurum’daki Çifte Minareli Medrese: Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubad'ın kızı Hundi Hatun veya İlhanlı Hanedanı'ndan Padişah Hatun tarafından yaptırılmış olabileceği düşüncesiyle buna Hatuniye Medresesi de denmektedir. Çifte Minareli Medrese de (1253 ) hayat ağacının ucunda meyveler ve kuşlar görülür, hayat ağacının tepesinde ise çift başlı kartal figürü yer almaktadır. Hayat ağacı dallarının arasında yer alan kuş ve meyveler ebedi hayatı simgelemektedir. Hayat ağacının gövdesinin ortasında bir hilal ve hilalin iki yanında ejder figürleri yer alır. Başları yukarı olan bu ejderlerin beyzî gözleri gösterilmiş olup dilleri de çatallıdır.
İlhanlı hükümdarı sultan Olcayto döneminde yapılan Yakutiye Medresesi’nde de (1310) aynı kompozisyon işlenmiştir. Özellikle taç kapının yan kanatlarında bulunan nişlerin içinde hayat ağacı, altında karşılıklı iki aslan veya pars figürü, üzerinde çift başlı kartal figürleri, Kartalın tepesinde büyük bir güneş figürü dikkati çeker. Ajurlu bir küreden çıkan hurma yaprakları, iki pars ve kartal figürlerinden oluşan hayat ağacı, Orta Asya Türklerinin önemli simgelerini bir araya getirmektedir. Ayrıca minare gövdesinde sırlı (firuze ve patlıcan moru renkte) ve sırsız tuğlalarla oluşturulan geometrik süslemeler vardır.
Hayat ağacı, eski Türk inanç sistemine göre dünyanın merkezini belirleyen, genellikle kuşlar ve kartallarla betimlenen ağaç olup, Selçuklu ve Beylikler Dönemi’nde cennet anlamını da kazanarak çini, taş ve benzeri bezemelerde oldukça sık kullanılmıştır. ”Dallar içindeki kuşlar; kuş şeklindeki ruhları, ağacın etrafındaki rozetler ise, yıldız kültünün hayat ağacı ile bağlantısını anlatmaktadır. Kâinat; hayat ağacı, yer, gök ve gezegenlerle temsil edilmiştir. Hayat ağacı yeri ve göğü birbirine bağlamaktadır.” (Kaynak: Erzurum Gezi Rehberi Kitabı Tablet İletişim Yayınevi)
“Cedlerimiz inşa etmiyor adeta ibadet ediyorlardı. Maddeye geçmesini ısrarla istedikleri bir ruh ve imanları vardı. Taş, ellerinde canlanıyor, bir ruh parçası kesiliyordu.” Ahmet Hamdi Tanpınar
Burada görüldüğü üzere Selçuklu; Anadolu da yeni bir kimlik kazanırken Orta Asya Türk inancının ve Türk sanatının izlerini de muhafaza etmiştir.
* Demek ki taşa işlenen bu düşünceler aynen Erzurum oyunlarına da işlenmiştir. İki kartalın kıyasıya mücadele edişi, Hançer Barında, kuvvet ve güç gösterisi Tavuk Barında, aile hayatı sevgi ve hasret Turna Barında ve yas, ölüm, öte dünya Felek Barında mükemmel bir şekilde anlatılmaktadır.
Erzurum barları içerisine KARTAL BARI diye bir bar olduğunu bazı kitaplar yazmaktadır. Bu barın nasıl bir bar olduğunu tarihi eserlere baktığımda az çok zihnimde canlandırabiliyorum. Başbardaki kartal duruşu ve yürüyüşü, Hançer barındaki kanat çırpma ve avını pençeleme, bunun en güzel örneği olarak önümüzde durmaktadır. Benim düşünceme göre bu Bar’da, yine kartal ve kartalın hareketleri canlandırılmıştır. Daha önceki bir yazımda da belirttiğim gibi, ya solo, ya da iki kişi tarafından karşılıklı oynanan bir bar olmalıdır. OYNAYANLAR, BU DÜNYADAN GÖÇÜNCE veya başka yerlere göç edince, bu bar ZAMANIMIZA KADAR ULAŞAMADI. Ve artık unutulmuş, oynanmayan barlar arasına girdi.
Ayrıca Köstek Barı, Ökçe Barı, Davul Barı ve Çoban Barıda unutulan ve günümüze ulaşmayan barlar arasındadır.
Davul barı Kastamonulu Karayılanın oynadığı Davul oyunu gibi midir? Çoban barı Kars yöresinde oynanan, Kepenek giymiş birinin çobanı taklit etmesi gibi midir? Köstek ve Ökçe barları da, Köstek ve Ökçeyi mi anlatıyor? Bütün bu Barları tarihi eserlerdeki bezemelere bakarak, biraz da hayal gücümüzü zorlayarak görmemiz mümkündür diye düşünüyorum.
Ek bilgi:
*Zeybek oynayanlar, genellikle uçan kartalı andıran haşmetli hareketlerle kollarını yana ve göklere doğru açarlar; sonra çöküp tek dizlerini yere vururlar
*Bitlis ve Bingöl halk oyunlarının bazılarında, oyuncuların demir tırnaklı (pençeli, cırnaklı vs.) olduğu kabul edilen kartalı taklit ettikleri çok açık bir biçimde görülmektedir.
* Tokat, Yozgat, Şanlıurfa, Nevşehir ve Bingöl ‟de bizzat kartal adını taşıyan halkoyunları vardır.