Müslüm ÇAĞLAR

Müslüm ÇAĞLAR

Erzurum Kültüründe At Motifi ve Köroğlu Barı

15.08.2020 15:38:00

En eski Türk devleti Hunlarda ak renk, adalet ve güçlülüğün de sembolü olmuştur. Devlet büyüklerinin savaşlarda giydiği elbise ak renkte imiş; komutanlar normal askerlerden seçilmek için ak elbise giyinirlermiş.

 

 *Özellikle bozkır kültürünün ortaya çıktığı çağlardan itibaren kurganlarda atlarında kurban edilerek ölüyle birlikte gömüldükleri anlaşılmaktadır.  Altaylardaki Arzhan kurganı at gömme olayına tipik bir örnek teşkil eder. Araştırmacılar buradaki 7 mezara 138 at gömüldüğünü ve her mezar odasındaki atların belirli bir kabileye ait olduğu tespit edilmiştir.

 

 Arkeolojik kazılar sonucunda ortaya çıkan kurganlarda, atların kuyrukları mezarda yatan kahramanların hatırasını yâd edecek şekilde kesilmiş ve düğümlenmiştir.  Rudenko’nun yaptığı kazılarda Pazırık kurganlarında bu şekilde kesilmiş ve bukleler halinde örülmüş atkuyrukları ele geçirilmiştir. Bazen örülmüş kuyruklar düğümlenmiş bazen de ortadan altınlı bir bant ile bağlanmıştır.

 

B. Ögel’e göre Türklerin hayatı her çağda avcılığa dayandığı için, hayvanlar her türlü sakıncalara karşı uğurlu, kutlu ve arı olmalıdır. Dolayısıyla kurban edilen beyaz at "ululuk, temizlik, arılık" sembolü olarak kabul edilmiştir. Ve bu haliyle at kurbanı ancak Gök tanrıya sunulabilir.

 

İslamiyet’ten önce ve sonra önemli birisi öldüğü vakit atının kuyruğu kesiliyor ve ya örülüp bağlanıyordu. Bahaeddin Ögel’e göre atkuyruklarını sembolleştirme günlük hayat geleneklerinin doğurduğu bir davranıştır. Örneğin ölen bir kahraman atının kuyruğunun mezarına asılması bir yiğitlik ve savaş sembolüdür.

 

Yine Bahaeddin Ögel atlar ile ilgi olarak Mete Han’ın Çin ordusunu kuşatması münasebetiyle Çin kaynaklarından naklen şu bilgiyi vermektedir: "Han atlı birlikleri Çin ordusunun çevresinde, şöyle düzenlenerek yer almışlardı: Beyaz atların hepsi batı yönünde yer almışlardı. Mavi (yani kır) atlar ise doğuda sıralanmışlardı. Bütün siyah atlar kuzeyde; kırmızı (yani doru veya al) atlar ise güneyde yer almışlardı.

 

Erzurum barlarından Köroğlu, Koçeri, İkinci bar, Hoşbilezik gibi barların koşma bölümlerinde atın koşmaları açıkça taklit edilmektedir. Hele hele Köroğlu barında at adeta kanatlıdır.

 

 *Kök Türk hükümdarı Taspar Kağan şerefine Çin sarayında verilen bir eğlencede çeşitli oyunlar oynandığı, Türklerin kılıç-kalkanı hatırlatan karşılıklı bıçak sallama gösterisi yaptıkları kaynaklarda yer alır. (İslamiyet’ten önceki Türklerde Kültür ve Müzik. Feyzan Göher Vural.)

 

Bu cümleden hareketle: Acaba bu oyun, Erzurum da oynanan Köroğlu barının veya Hançer Barının kaynağı olabilir mi? Diye düşündüm. Belki de ilk zamanlar bu Köroğlu Barı kılıçlarla değil de, yukarıda belirtildiği gibi kamalar ile oynanıyordu. M. Ragıp Gazimihal ‘’Köroğlu barının önceleri kamalarla oynandığını söylemektedir. Ayrıca bu eğlenceler içerisinde güreş, cirit, ayak topu ve at yarışları da vardı’.’ diyor.

*  Bütün Anadolu ve Azerbaycan ve diğer Türk cumhuriyetlerinde de varyantları olan Köroğlu Barı Erzurum’da hepsinden çok farklı oynanmaktadır.

 

Mahmut Ragıp Gazimihal (1997), bu kavganın, Timurtaş Paşa ile Köroğlu arasında, paşanın, Telli Nigar adlı gözdesi yüzünden çıktığı fikrindedir. .(Osmanlı devletinin kuruluş döneminde ve Orhan Bey zamanında yaşayan bir Timurtaş paşa vardır.).  Ancak; ona göre önemli olan oyunda sergilenen kahramanlık figürlerinin canlılığıdır. Yayvan adlı barın devamı olarak icra edilen ve iki kısım halinde oynanan Köroğlu Barı’nda iki çeşit figür birleşerek bir bütün teşkil eder. Birinci kısım kapalı Dadaşlar hüseyni makamında olan müzikle Yayvan barını oynarlar. Bu barın bitiminde içlerinden ikisi ortaya çıkar diğerleri kenarlarda tablo teşkil eder. Ortadakiler Köroğlu oynarlar. Bu oyunda pala ve kılıç kullanılır. Hücum ve savunma figürleri çok canlı ve heyecan vericidir.

 

Mahmut Ragıp Gazimihal Erzurum’da icra edilen Köroğlu Barı hakkında ayrıca hakkında şu bilgileri de vermektedir: “Erzurum'un iki dadaşça karşılıklı yürütülen oyunlarındandır. Ellerde iki bıçak yerine yalnız sağ elde bir kama bulunur.

 

Oyunun genel tutumu "Hançer Barı"na benzer fakat buradaki hareketler kamaya göre yapılır. Yürüme ve koşma Hançer Barı'ndan daha fazla olduğu gibi, saldırış hareketleri de daha heyecanlı ve âdeta iki mübârizin (dövüşçünün, cengâverin) çarpışması şeklindedir. Diz kırma hareketleri fazladır. Vücutta Hançer Barı'nda olduğundan daha fazla harekete iştirak eder.

 

Köroğlu Barı, bilhassa düğünlerde güvey gezdirilmeye çıkarılırken iki Dadaş tarafından düğün alayının önünde yürümek suretiyle oynanır ve yürümeler daha ziyade çömelmiş vaziyette karşılıklı saldırışlar şeklinde olur. Adından da anlaşıldığı üzere bu oyun Köroğlu'na atfedilmektedir. Hareketlerin maharet tarafı kama hücumlarına her iki tarafın ustalıkla karşı koyabilmesinde toplanmaktadır. Rivayete göre bu bar oynanırken kamalarını havaya atıp arka tarafından (sapından)ağızlarıyla yakalamak gibi büyük ve tehlikeli hünerler gösteren oyuncular vaktiyle varmış. Köroğlu Barı'nın sözleri de mevcut olup yürümesi ve ağır hareketleri bağlamalara, koşuş ve atılış hareketleri de nakarata tekabül eder (karşılık gelir)” (Gazimihal, 1997: 135).

 

(Mahmut Ragıp Gazimihal) Kırat'ın özelliklerini de özetle şöyle anlatır: *Köroğlu'nun Kırat'ı olağanüstülüklere sahiptir. Ab-ı hayattan içtiği için ölümsüzdür. Ardından gelen atların hiç biri ona yetişemez. Ön ayakları bir çınarın tepesine ulaşacak derecede büyüktür. En yüksek surları rahatlıkla aşar. Hatta bu arada suru tahrip dahi eder. Yayıldığı yerdeki otları koparınca kalan yer ekime hazır bahçe gibi olur. Ayağını vurduğu yerde, bir külek buğday alacak kadar çukur açar. (Mahmut Ragıp Gazimihal)

 

Burada benimde ek olarak anlatmam gereken bazı şeyler var. Erzurum’da şu an, çalışmalarda(provalarda)Köroğlu barı çoğu kez Yayvan barına bağlantılı oynanmakta ve bu durum bir gelenek haline gelmiş durumdadır. Demek ki eskiden bazen bağlantılı değil tamamen ayrı iki oyun olarak oynanmaktaydı. Bağlantılı oynanmaya başlanması Halkevleri ve iş ocağı dönemine kadar gitmektedir. Zaten Erzurum barlarında ilk defa düzenleme yapılması ve oyunların sahneye taşınması bu dönemdedir. Oyunlar da Halkevi sahnesine göre düzenlenmiştir.  Mesela her bar sahnenin önünde, kollar yukarı kaldırılarak bitirilirdi. Böylece her bardan sonra seyirci selamlanmış olur ve saygı gereği seyirciye sırt dönülmeden geri geri çıkılırdı. 1970 li yıllarda Halk Eğitimi Merkezinde gösteriye çıkan ekip Köroğlu koşmalarıyla sahneye girerdi. Kılıçlar çoğu kez Barbaşı ve poççiğin elinde olurdu. (Bu oyunu en iyi oynayan iki kişi de olabilir). Oyun alanına girildikten sonra aradaki oyuncular arkada eller belde düzgün bir şekilde dizilir, barbaşı ve poççik Köroğlu barını oynadıktan sonra kılıçlar sahne arkasında bir yere konur ve Başbar’a geçilirdi. Ama öncesinde tabi ki lavik çalınır ve Bar şiiri okunurdu.( Köroğlu koşmasını yapamayan adam kesinlikle ekibe giremezdi. Bu iyi bir barcı olmanın birinci ölçütüydü. Sadece bu koşmayı öğrenmek bir kişinin bazen bir yılını bile alabilirdi. Hem çalışmaların başlangıcında hem de bitiminde bu koşmanın provası yapılırdı.)

 

Ha birde eğer Kadın Bar ekibi de varsa Köroğlu Barı Bittikten sonra davul-zurna bırakılarak klarnet Tef ile Çift beyaz Güvercin çalmaya başlardı ve Kadın Bar ekibi bu oyunla sahneye girerdi. Kadınlar oyunlarını bitirdikten sonra sahneyi ya oynayarak ya da yürüyerek terk ederdi. Hafızam beni yanıltmıyorsa kadınların bu yürüyerek çıkışları ‘’Paşa Köşkü’ ’müziği ile olurdu. Kadınlar sahneyi terk ettikten sonra lavik çalmaya başlardı.

 

Meraklılarına Köroğlu’nun Sarıkamış-Kars varyantı: Âşık Mevlut İhsaniye göre Köroğlu, Sarıkamış’ın Köroğlu Köyü’ndendir. Burada adına yapılan kale sapasağlam ayaktadır. Kalenin dibinde Köroğlu ve iki keleşinin mezarı bulunmaktadır (Altun 2007: 262). Benzer bir bilgiyi Âşık Şevki Halıcı da vermektedir: Bizim Sargamış’da Köroğlu köyü var ki Köroğlu aslen orda Hor Yahudularına harba geldiği zaman gışı tutulup orda gış gışlamış. O dağın bir tarafında atına, kendilerine bir siper yapıf. O Yahuduları gırıncıya gadar orda behlemişler.” (Türkmen-Cemiloğlu 2009: 846).

 

 

Hikmet Tanyu da aynı bölgeden bahseder: Pardiz nahiyesinde Parul dağında at üzerinde bir adam, elinde bir çanak olduğu hâlde taş kesilmiştir, diye bir inanç mevcuttur. Gene burada Çolpan adlı bir kayalığa Köroğlu’nun mağarası ve kır atına su verdiği yalak uğurlu bir yer gözüyle görülür.” (Tanyu 1987: 136-137). Âşık Şevki Halıcı’ya göre Köroğlu’nun keleşlerinden Kiziroğlu ve Benli Ahmet de Kars’tandır. “Gene bizim Gars’da Kiziroğlu köyü var. Kiziroğlu Mustafa Bey asıl orıya yerleşmiş. Gars’ın Benli Ahmet köyü var. Gene Benli Ahmet de orıya yerleşmiş. Benli Ahmet de Köroğlu’nun keleşidir. O da orda olmuş. Yani Benli Ahmed’i o şenlendirmiş”  (Türkmen-Cemiloğlu 2009: 846). Ahmet Ali Arslan (Kars doğumlu, 65 yaşında, yüksek okul mezunu)’dan öğrendiğimize göre, Kağızman-Kars yolu üzerinde 15. kilometrede -Kötek beldesinden sonra Çilehane yokuşuna varmadan yer alan sarp vadi geçilince uçurumun tepesinde bir kale bulunmaktadır. Kalenin adı Köroğlu Kalesi’dir Ayrıca Kağızman’dan Tuzluca’ya giderken, sağda boynuz gibi bir dağ vardır. Kağızman’a yaklaşık 25 kilometre uzaklıkta bulunan bu dağın adı da Köroğlu Dağı’dır.

 

Kaynak: Prof. Dr. Ali Berat ALPTEKİN* Yrd. Doç. Dr. Hatice İÇEL/Batı versiyonlarında Köroğlu- Milli Folör)

Yorum Yaz
Uyarı: Hakaret içeren Cümleler veya imalar, inançlara, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.