2 Temmuz 1993’te Sivas Madımak faciasını izlerken, üç gün sonra bu kez kara haber Erzincan’dan gelmişti. 5 Temmuz 1993. Apar topar yönümü Erzincan’a çevirdim. Olay yeri Kemaliye ilçesine bağlı Başbağlar köyü idi.
Gelen haberler korkunçtu.
100 kadar PKK’lı terörist köyü basmış, 28 kişiyi köy meydanında kurşuna dizmiş, ardından köy dört yönden ateşe verilmişti.
Ateşe verilen evlerden çıkmasına izin verilmeyen 5 masum da yanarak can vermişti.
Bilanço 33 ölü.
Tıpkı Madımak gibi.
Ne tesadüf değil mi?
Olay yerine Erzincan merkezden karayoluyla gitmek 15-16 saat sürüyordu.
240 km’lik zor bir yol söz konusuydu.
Ne yapacağız diye düşürken, imdadımıza Vali rahmetli Recep Yazıcıoğlu yetişti.
Biz gazetecilere iki helikopter ayarlandı.
İkiye bölünüp helikopterlere bindik.
15-20 dakika sonra yan yana uçtuğumuz diğer helikopter hızla alçalarak gözden kayboldu.
Pilotumuz helikopterin arızalandığını ve zorunlu iniş yaptığını söylüyordu kulaklıktan.
Düşmüş olabilir dedi.
Kaygılanmıştık.
Sonradan sağ salim yere indiklerini öğrendik ve rahat bir nefes aldık.
Kulağımız kaptan pilotta uçuşa devam ederken, ufukta yoğun dumanların yükseldiği bir nokta dikkatimizi çekti.
Kaptan pilot, oranın Başbağlar olduğunu söylüyordu.
UH-1 tipi helikopterin kapısını açıp havadan köyü fotoğrafladık.
Korku filmi gibiydi.
Köye iniş yaptığımızda çok sayıda kadın karşıladı bizi. 80 yaşında bir ana boynuma sarılıp hıçkırarak ağlıyordu, “Yandık oğul, yandık ki ne yandık. Su dökmeye mi geldiniz? Köyde erkek kalmadı oğul. Acımadılar, saatlerce ateş ettiler, kalanları da evlerinde ocaklarında diri diri yaktılar oğul”.
Beraber ağlaştık.
Meslek yaşamımın en zor anlarından biriydi.
Keşke o ananın yüreğine gerçekten su serpebilseydim.
Köy için için yanıyordu hala.
İşimizi bitirdik.
Döndük Erzincan’a, haberleri ve fotoğrafları geçtik.
Köyün telefonlarını kesen terörist gurup, akşam saat 20.30’da köye inmiş, erkekleri ve kadınları meydana toplamış, kadınların gözleri önünde 28 kişiyi acımadan katletmişti.
Her terörist kişi başı 5 kaleşnikof şarşörü boşalmıştı kurbanların üzerine.
Saklanan 5 kişi, evlerinden çıkmadıkları için evleriyle birlikte ateşe verilmiş ve diri diri yakılmıştı.
Devletine bağlı, emeğini bağ ve bahçesinden çıkaran gariban insanlardı katledilenler.
Terörist sürüsü öldürdükleri insanları isim isim tanıyordu, ellerindeki listeden okuyarak ismen yoklama yapmışlardı.
Köy ateşe verilmeden önce evlere girilmiş, talan edilmiş, bütün değerli eşyalar çalınmıştı.
Yağma, talan ve gasp ne varsa hepsi yapılmıştı.
Devlet, Başbağlar’a koşmuştu ama sonrasında yaşanan hukuk, yakalama ve salıverme skandalları köyü ve yürekleri bir kez daha yakacaktı.
Hem de hiç sönmemecesine.
İlk operasyonlarda 20 kişi yakalandı fail olarak.
Erzincan Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde yargılamalar başladı.
Dava bir ara güvenlik nedeniyle İzmir’e alındı.
Mahkeme yaralı köylülerin müdahillik taleplerini reddetti.
Oysa köylüler, faillerin bir kısmını tanımıştı.
20 fail Tunceli’de yakalanmıştı, Vali Yazıcıoğlu da bize grubun Tunceli’den geldiğini ifade etmişti.
Suçlarını da itiraf etmişlerdi.
Ancak, Erzincan DGM, bir hukuk garabetine imza atarak bir anda bu 20 kişiyi serbest bıraktı.
Gerekçe teşhis tutanakları usulüne uygun yapılmamıştı.
Oysa köylüler faillerin yarısından çoğunu teşhis etmişti.
Ardından bir savcı karara itiraz etti ve failler hakkında gıyabi tevkif istedi.
Bu kez o savcı görevden el çektirildi.
Sonuçta ne mi oldu?
20 sanıklı davada 18 kişi beraat etti, kalan 2 kişi de örgüte üye olmaktan hüküm giydi, kısa bir süre sonra onlar da serbest kaldı.
Başbağlar’ın gariban halkına son darbeyi Yargıtay indirdi.
18 failin beraat kararını onadı.
Kimileri Madımak ile Başbağlar’ı kıyasladı.
İşi Alevi- Sünni meselesine bağladı.
Sanki Madımak davasından adalet çıkmış gibi bağırdı çağırdı.
Oysa ikisinden de adalet çıkmadı.
İkisi de hukuk teneşirinde kaldı.
İki olayın failleri de elini kolunu sallayarak aramızda dolaşıyor.
İşte bu yüzden herkese hak hukuk adalet.
Hukuk işlemezse adalet çıkmaz böylesi davalardan.
Her iki olaya da böyle bakarsak bu ülkeye adalet gelecek.
Aradan 27 sene geçti, hiçbir hükümet bu dosyayı yeniden açma gereği duymadı ama, kullanmayı çok iyi bildi.
Zaten 20 yıl geçti ve diğer davalar gibi (Madımak) zaman aşımına uğradı.
Eminim bugün Başbağlar’da iki satır hamasi nutuk atılmış, iki aşır okunmuş, şehitlerin ruhuna bağışlanmıştır.
Hepsi bu.
Başka bir şey beklemeyin.
Bir Diyarbakır türküsü vardır, Celal Güzelses’ten dinlersiniz bu türkünün en iç acıtanını.
Böyle bağlar
Yar başın böyle bağlar
Kuş uçmaz bülbül ötmez
Yıkılsın böyle bağlar.
Güne düştüm,
Gölgeden güne düştüm
Felek çarkın kırılsın
Dediğin güne düştüm.
Başbağlar’ın başını kimse bağlamadı.